Basına ve Kamuoyuna!
Kürt ve kadın düşmanı AKP-DAİŞ’in Rojava ve Şengal’i işgal saldırıları halkların, kadınların ve dünya insanlığının direnişi sayesinde yenilmiş ve bu yenilginin intikamını almak için İstiklal mahkemelerini aratmayan Kobané davası yargılamaları intikam amaçlı başlatmıştır. Dava başta Eş başkanlar olmak üzere HDP siyasetçilerine ve kadın hareketi aktivistlerine yüksek cezalar verilerek sonuçlandırılmıştır. Öncelikle belirtmek isteriz ki, Kürt ve kadın düşmanı AKP-MHP-DAİŞ ortaklarının Kobané davası kararları kadınlar, halklar ve insanlık nezdinde yok hükmündedir ve siyasi, hukuku olarak da geçersiz kılınacaktır. Kobané davası Kuzey Kürdistan halkımızın DAİŞ saldırılarına karşı Rojava halkı ile dayanışma amaçlı gerçekleştirdiği 7-8 Ekim ayaklanması baz alınarak açılmış olsa da, AKP-DAİŞ ortaklığının Şengal ve Rojava’yı işgal ve kadınlara ve Kürt halkına yönelik soykırım suçlarını, 7-8 Ekim eylemlerinde gerçekleştirdiği sivil katliamı karartmak ve ulusal-uluslararası zeminde yargılanmasını engellemek amaçlı açılmış bir davadır. Bu amaç ile Kobané Kumpas davasında, demokratik siyaseti tasfiye ve kriminalize etme konsepti devreye konulmuş ve Kürtlerin, kadınların siyaset yapma hakkını yok etmeyi ve Kobané direnişinin sahibi büyük insanlığı cezalandırmayı amaçlamıştır. HDP eş başkanları başta olmak üzere tutuklu Kürt, sol, sosyalist ve siyasetçi ve Kadın siyasetçilere verilen yüksek cezaların anlamı; kadınların, Kürtlerin ve dünya halklarının ortak mücadelesini cezalandırmak ve izole etmektir.
Soykırım rejimini kurtarmak ve Kürdistan’ın uluslararası sömürge statüsünü sürdürmek için Ortadoğu’ya yayılma stratejisini Neo-Osmanlıcılık ve Türk-İslam sentezi ile devreye koyan AKP-MHP faşist rejimi DAİŞ terör örgütünün kurucusu ve yönetimidir. Ortadoğu’da milliyetçiliği, dinciliği ve cinsiyetçiliği yeni bir saldırı stratejisi ile devreye koyarak, Şengal ve Rojava devrimine saldırmış, kadınlara ve Kürt halkına dönük soykırım suçları işlemiştir. AKP-DAİŞ ilişkisinin amacı, Kürt halkına yönelik yeni bir bölgesel soykırım rejimini oluşturmak ve Arap coğrafyasında halkların ve kadınların öncülüğünde gelişen demokratik ayaklanmaları radikal dincilik ile yozlaştırmak ve bastırmaktır. Bu anlamda AKP-DAİŞ ortaklığı Ortadoğu’yu hegemonik olarak yeniden sömürgeleştirme ve denetime almak demektir. İnsanlık ve Ortadoğu halkları tüm aklı ve kalbi ile AKP-DAİŞ saldırılarının dünyaya dönük bir tehdit olduğunu görmüş ve Kobané direnişi etrafında büyük insanlık direnişini yaratmıştır. Kobané’de bu anlamda dünya kadınları, halklar, özgürlük ve demokrasi güçleri yeni bir enternasyonal direniş ruhu ile savaşmış ve zafer kazanmıştır. Kobané direnişi ile AKP-DAİŞ yenilmiş, Kürt halkına soykırım, Ortadoğu halklarına diktatörlük, dünyada savaş denklemi olan uluslararası sömürge hegemonyası iflas etmiş ve Kürt karşıtı ittifaklar ile Ortadoğu’ya yayılma stratejisi çökmüştür.
AKP-MHP faşist rejimi bu çöküşü durdurmak için Kürt özgürlük mücadelesine yönelik çöktürme planını devreye sokmuş, Réber APO tecrite alınmış, Rojava’ya işgal savaşlarını başlatmış, Gerillaya yönelik kimyasal ve nükleer taktik silah kullanımına dayalı imha saldırıları devreye sokmuş ve Kuzey Kürdistan’da demokratik siyaseti tasfiye amacı ile Kobané davası sürecini başlatmıştır. Son olarak Irak hükümeti ile yürüttüğü müzakerelerde Kalkınma yolu projesi ile tüm Güney Kürdistan’ı işgal ve Musul-Kerkük’ü Türkiye topraklarına dâhil etme niyetini açığa vurmuş, askeri operasyon hazırlıklarını başlatmıştır. Ancak, 31 Mart yerel seçimleri ile halkımız ve Türkiye demokrasi güçleri AKP-MHP faşist rejimi yenilgiye uğratmış ve Kayyum atamasına karşı Van serhildanı ile yanıt vererek Kürt halkının ve kadınların yenilmez olduğunu dünyaya bir daha göstermiştir. Faşist şef Erdoğan dünya da ve bölgede kaybettiği gücü yeniden kazanmak, bu yenilgi durumunu aşmak ve Kürt halkına yönelik soykırım saldırılarını sürdürmek için ‘’Normalleşme’’ söylemine sarılmış ve seçimlerde açığa çıkan demokratik güçleri dağıtma ve siyasal insiyatifi ele geçirme politikasını devreye koymuştur. Burada amaçlanan, Kürt halkının demokratik direnişini ve demokratik çözüm gücünü yalnızlaştırma ve tecrite almaktır. Burada amaçlanan, seçimler ile açığa çıkan Kürt sorununun demokratik çözümü ve İmralı tecritinin parçalanması gündemini dağıtmaktır. Burada amaçlanan faşizme karşı başarı kazanan demokratik güç ve mücadele birliğini tasfiye etmektir. Bu amaç doğrultusunda, AKP ve MHP faşist rejimi Kürtlere, kadınlara ve demokratik güçlere İmralı tecrit rejimini uygulamaktadır. Bilinmelidir ki normalleşme ancak Kürt sorununu muhatapları ile demokratik çözüm anlayışı temelinde müzakere etmek ve bunun için Réber APO üzerinde ki tecriti ortadan kaldırmak ile mümkün olabilir. İmralı tecrit ve soykırım rejimi tüm Kürtlerin tecrit ve izolasyonu demektir ve Kobané davası sonuç kararları da bu amaca uygun alınmıştır.
Halkımızın bu kumpas davasında ortaya çıkan ağır sonuçları yok sayacağı, direniş eylemlerini büyüterek, mücadelede sonuç alınca kadar sürdüreceğine inanıyoruz. Halkımızı İmralı başta olmak üzere tüm ceza evlerine dönük yürütülen saldırı ve tecrite karşı sokakları direniş alanı haline getirmeye çağırıyoruz.
Bu temelde demokratik kamuoyuna çağrımızdır; halkların ve kadınların direnişi karşısında çöken AKP-MHP faşist rejimine karşı demokratik çözüm direnişi ve tecrit sistemini parçalama mücadelesi büyütülmelidir. Ve Kobané davası kararlarını hükmen geçersiz kılınmalıdır.
Tüm dünya kadın örgütlerine, Kürt kadınlarına ve halkımıza çağrımızdır!
Tüm kadın hareketlerini ve halkları Kobané davasını sahiplenmeye, DAİŞ’e karşı yürütülen muhteşem kadın direniş çizgisini savunmaya, kadın özgürlüğünün ve halkların onurlu direnişinin yargılanamayacağını haykırmaya ve AKP-MHP faşist rejiminin soykırım suçlarını yargılamaya davet ediyoruz.
Avrupa Konseyi başta olmak üzere, insan hakları ve hukuk konusunda sorumluluk altında olan uluslararası kurumları görev ve sorumluklarını sahip çıkmasını, devlet ve siyasetin çıkarlarına, pazarlıklarına Kürt halkının haklarını kurban etmemeye davet ediyoruz.
Türk devletinin yürüttüğü Kürt soykırım ve politik intikam saldırıları karşısında Dünya Demokrasi güçleri ve politik aktörleri “endişe duyma” tutumunu terk ederek, tutum almaları gerektiğini belirtiyoruz.