Hêvî Nûda: Kadın Kırımı Özel Savaş Aklıdır

KJK Koordinasyon Üyesi Hêvî Nûda, kadın kırımının, şu veya bu erkeğin ötesinde bir özel savaş rejimi, özel savaş aklı ve silahı olduğunu söyledi.

Kadın cinayetlerinin tamamen ideolojik ve siyasi olduğunu; AKP-MHP özel savaş rejiminin yetiştirdiği erkek bireyler eliyle vahşice işlendiğini belirten KJK Koordinasyon Üyesi Hêvî Nûda, “Kadın hareketleri de bu vahşi cinsiyetçi saldırıların ardındaki özel savaş gerçekliğini çok iyi görmeli ve buna göre tedbirlerini alıp örgütlemesini yapmalıdır” dedi.

KJK Koordinasyon Üyesi Hêvî Nûda, ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin son bölümü şöyle:

Şirnex’te Firdevs Babat şahsında görüldü; Firdevs Babat’a uygulanan vahşetin perde arkasındaki koruculuk sisteminin Kürdistan’da, özellikle kadın şahsında yarattığı tabloya bakıldığında Kürt kadınlar koruculuk sistemiyle nasıl mücadele etmeli?

En başta şunu çok iyi bilmeliyiz; bu AKP-MHP faşist rejimi normal bir iktidar değil. Tamamen özel savaş eksenli, Kürt düşmanı, insanlık düşmanı, ahlak düşmanı, kadın düşmanı olarak örgütlenen ve yöneten bir iktidardır. Bunu asla unutmamalıyız. Başka hiçbir dönemde yalan, cinayet, hırsızlık, tecavüz bu kadar yaygınlaşmamış, bu kadar normalleşmemiştir. Karşımızdaki gücün bu özelliklerini çok iyi görmeli ve anlamalıyız ki; mücadelemizin tarz ve yöntemlerini doğru belirleyelim ve sonuç alabilelim.

Bu iktidarın sorumluluğundaki hiçbir şey normal değildir. Dêrik’te, Antep’te kaza süsüyle gerçekleştirilen katliam nasıl normal değilse Kürdistan’da ve yine Türkiye’de kadın cinayetleri, tecavüz, şiddet olayları da asla normal değildir, adli vakalar değildir. Tamamen şu veya bu biçimde devlet destekli, teşvik edilen saldırılardır. Kadın cinayetleri, tecavüz yoksa AKP yoktur, bunu çok iyi bilelim. Bu özel savaş rejiminin varlığı, tamamen Kürt ve kadın karşıtlığına, düşmanlığına dayalıdır. Bu nedenle gün geçmiyor ki bir kadın öldürülmesin, bir kadın şiddet görmesin, aşağılanmasın, dışlanmasın. AKP sürecinde bunlar hayatın normal olayları haline getirildi ve bu biçimiyle toplum uyuşturuldu, yozlaştırıldı.

SİSTEMATİK ÖZEL SAVAŞ POLİTİKASI

Şırnak’ta Firdevs Babat’ın öldürülmesi, tecavüze, işkenceye uğramış olması, AKP’nin kadına karşı bu sistematik özel savaş politikalarının bir sonucudur. Nitekim katil bir korucu sistemine dahil olup ağabeyi de çocuklara tecavüz eden biridir. Bu katil, aynı zamanda kendi Twitter hesabından Besta ormanlarından kesilen odunlar için, “satılık odun var” diye yazabilmiştir. İşte AKP rejiminin bir tecavüzcü özel savaş rejimi olduğunun bir kanıtı daha! Bu korucular devletten beslenmekte, silahını, parasını, topluma ve kadına karşı saldırma cesaretini bu iktidardan almaktadır.

Yine bu saldırının hemen ardından Hezex’te evli bir adam (Bu adamın ailesi de Hizbulkontra bağlantılı) eşini ve 3 kız çocuğunu katletti. Her iki saldırı da Şirnex’te gelişti. Bunun dışında örnek verilecek birçok olay var, hepsini burada anlatamayız. Dersim’de Gülistan Doku, Batman’da İpek Er ve bunun gibi birçok cinayette devletin uzman çavuşları, subayları suçlu olarak öne çıkmıştı. Ancak bu son iki olayda Kürt toplumunun içindeki ihanetçi unsurlar kullanılmıştır. Bunlar kadınlar için de toplum için de çok tehlikeli politikalardır. Bu konuda kadın hareketleri, özellikle de Kürdistan’daki Kadın Hareketi çok duyarlı olmalı, çok ciddi biçimde kadınları örgütleme, bilinçlendirme, öz savunmasını yapabilecek örgütlülüğe ulaştırma çabası içinde olmalıdır.

KORUCULUĞUN ALANI DARALTILMALI

Belirttiğimiz gibi kadınlara saldıran şu veya bu erkeğin ötesinde bir özel savaş rejimi, özel savaş aklı ve silahıdır. Kadın hareketleri de bu vahşi cinsiyetçi saldırıların ardındaki özel savaş gerçekliğini çok iyi görmeli ve buna göre tedbirlerini alıp örgütlemesini yapmalıdır. Bu anlamda koruculuk sisteminin Kürt, kadın ve doğa düşmanlığı çok güçlü teşhir edilmeli, koruculuğun alanı daraltılarak etki gücü kırılmalıdır. Gerillaya kurşun sıkan, ormanları kesen ve kadını öldüren el aynı eldir, özel savaş ve onun Kürdistan’daki ayağı koruculuk sistemidir. Kadın hareketlerinin bir rolü de, bu eli işlemez hale getirmektir.

ÖZEL SAVAŞ İÇİN KADIN, KULLANILACAK NESNEDİR

Özel savaş açısından kadın ne demektir? Özel savaş açısından kadın, kendi iktidarını süreklileştirmek için toplumu sindirme ve giderek uyuşturmada her biçimde kullanarak yok edeceği bir nesnedir. Bunun için kadın bedenine, özellikle cinsel kimliğine saldırılarak, vahşi bir biçimde ele geçirilmeli, vahşi biçimlerde öldürülmeli, diri ya da ölü tamamen erkeğin saltanatına teslim hale getirilmelidir. Asla ama asla “hayır” deme iradesi olmamalıdır, “hayır” demesi, reddetmesi ölümü anlamına gelmelidir. Sıkça haberlerde geçtiği gibi, “boşanmaya çalıştığı kocası eşini öldürdü, çocuklarını öldürdü, sevgilisini öldürdü” gibi haberler bu cinayetlerin esas failini gölgelemekte, ardındaki özel savaş rejimini karartmaya hizmet etmektedir. Bu cinayetler tamamen ideolojiktir, siyasidir, AKP-MHP özel savaş rejiminin yetiştirdiği erkek bireyler eliyle vahşice işlenmektedir.

Türkiye ve Kürdistan’daki kadın hareketleri bunu çok iyi okumalıdır. Özellikle genç kadınlar bu yönlü eğitilmeli, düşman ve egemen erkeklik konularında bilinçlendirilmeli, yaygın bir kadın öz savunma ağı oluşturulmalıdır. Her kesimden kadınlar tam bir bütünleşme yaşamalı, faşist özel savaş rejiminin bu her geçen artan ve vahşileşen saldırılarına karşı örgütlü duruş ortaya koymalıdır. Görevimiz sadece saldırı yaşandıktan sonra bir açıklama yapma, cenazesini kaldırma, bir yürüyüş yapma, hukuki olarak olayı takip etme değildir, bu önemli görevlerle birlikte esas olarak yapılması gereken; sarsılmaz, yıkılmayacak kadın örgütlülüğünü geliştirmektir. Bu zehire karşı esas panzehir örgütlenme ve örgütlenerek öz savunma mücadelesini yükseltmedir. Birçok yöntem kullanılarak örgütlenmeli, bu saldırılardan hesap sorulmalıdır. Her öldürme, her tecavüz saldırısının hesabı sorulmalı; öldürülen, tecavüz edilen her kadının intikamı alınmalıdır. Şiddet uygulayan erkeklere örgütlü biçimde bunun hesabı sorulmalıdır.

KADIN MÜCADELESİ YENİ BİR AŞAMAYA GEÇMELİ

Örgütlenen ve yöntemlerini zenginleştiren kadın örgütlenmesini hiçbir güç yenemez. Mevcut durumda kadın örgütlülüğünün daha da güçlendirilmesi gereği görünmektedir. Hesapsız kalan her cinayet, her tecavüz, her şiddet, her hak ihlali kadın kırımının önünü sonuna kadar açmaktadır. Bu faşist özel savaş rejimi kadın kırımını devam ettirdikçe yeniden güç kazanıyor, bunu hiç unutmamalıyız. Kadın kanıyla, bedeniyle beslenen vahşi bir rejimle karşı karşıya olunduğunun bilinciyle tüm kadınlar mücadeleyi yeni bir aşamaya taşırmalı, kadına karşı her saldırı karşısında kıyametler koparmalı, hakkımızı, başkaldırı ve hesap sorma hakkımızı sonuna kadar kullanmalıyız.

ÖRGÜTLENMEDİKÇE HER GÜN EKSİLİRİZ

Kürdistan’da olduğu gibi Türkiye tarafında da kadınlar bu özel savaşın her an, her dakika mağduru konumundadır, kadın kırımı orada da çok yoğun yaşanmaktadır. Yapılan bir araştırmaya göre, 2011-2021 yılları arasında 3 bin 300 kadın katledilmiştir. 10 yılda 3 bin 300 kadın! Bu korkunç bir rakamdır, vicdanın, bilincin asla kabul edemeyeceği bir rakamdır. Aslında burada da kadına karşı ilan edilmemiş bir savaşın varlığını görüyoruz. Bu kadar kadınının ölümünü, savaş dışında ne ile izah edebiliriz? Bu nedenle faşizme ve onun bu kirli savaşına karşı kadın örgütleri olarak mutlaka bütünlük içinde hareket edilmelidir. Kadın hareketleri açısından yaşanan her parçalılık, her zayıflık, erkek egemenliğinin güçlenmesi ve savaşın büyümesi, bu anlamda kadın katliamlarının artması anlamına gelir. “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” sloganının altı güçlü bir örgütlenme, kadın dayanışma ruhuyla örülmezse her gün, her dakika eksilmeye devam ederiz. Bu, sadece güzel bir slogan olarak kalır. Gerçek hayatta örgütlülük güçlü olmadıkça her gün eksilmeye devam ettiğimiz bir gerçek. Bu konuda faşist AKP-MHP rejiminin Kürdistan ve Türkiye’de yürüttüğü kadın ve toplum politikalarını iyi irdeleyip buna karşı ortak konseptler belirleyip mücadele etmek, bu süreçte çok önemli bir yere sahiptir. Büyük bir iddiayla, “Her gün artıyor, büyüyor ve erkek egemen sistemi yıkıyoruz” diyen bir iddiayla ortaklaşmalı, bu faşist rejimin buradan nefes almasına izin vermeyen, kazanan bir tutum içerisine girebilmeliyiz.

Saldırılar sadece kadına dönük değil, aynı zamanda Kürdistan doğasına dönük de soykırım boyutunda devam ediyor. Doğa-kadın ilişkisi ekseninde değerlendirildiğinde ekoloji ve kadın soykırımlarının bağlantısı nedir?

İnsanın, toplumun yaşamına anlam katan iki temel değer nedir diye sorulsa; ‘biri kadın diğeri de doğadır’ diye cevap verirdim. Kadınsız ve doğasız yaşam yoktur varsa da anlamı, tadı yoktur. Yani her koşulda kadınsız ve doğasız hiçlik vardır. Dikkat edilirse, sömürgeci özel savaş rejimi, Kürdistan’da gelişen anlamlı yaşam çizgisine karşı büyük bir anlamsızlığı dayatmakta, bunun için de temelde Kürt kadınını ve Kürt coğrafyasını hedef almaktadır. Bir ülkenin kadınlarını yok edin, o ülkenin büyüsünü, anlamını, kokusunu, hafızasını yok edersiniz. Bir ülkenin ormanlarını yok edin, havasını kirletin, suyunu kurutun, o ülkenin büyüsünü, anlamını, kokusunu, hafızasını yok edersiniz. İşte tam da AKP-MHP sömürgeci özel savaş rejimi bunu yapıyor. Kadın kırımı ile paralel biçimde ekolojik kırım, kültürel kırım, hafıza kırımı gerçekleştiriliyor. Dikkat edelim; burada da hiçbir -sınır, ölçü, araba örneğinden gidersek- fren yoktur. İktidar TIR’ı, ekolojik olarak da ezip geçmeyi esas alıyor.

KÜRDİSTAN DOĞASI DA İŞKENCEYLE KATLEDİLİYOR

Kürdistan ormanlarının yakılması, ağaçların kesilmesi, baraj yapımı, su politikası, madencilik, kimyasal silah kullanımı, her gün Kürdistan dağlarının ağır bombardımanlara tabi tutulması vb. saldırılar, artık olağan hale getirilmektedir. Normalmiş gibi bir haber olarak geçip gitmektedir. Ama bu bir halkın üzerinde yaşadığı, tarih oluşturduğu, kültür dokuduğu bir coğrafya. Binlerce yıl insanlığın hafızasına cennet olarak yerleşmiş, insanlığa kucak açmış kutsal ve evrensel bir coğrafya. Dicle ve Fırat’ın, Cûdî’nin, Hasankeyf’in, Hevsel bahçelerinin, Besta ormanlarının, her karış toprağın, her damla suyun derin bir hafızası var. Nasıl ki Firdevs Babat işkence ve tecavüz edilip katledildiyse Kürdistan coğrafyası, ekolojisi de işkence edilerek katlediliyor. Bu kabul edilemez. Topraksız, ormansız, susuz, teslim alınmış bir coğrafyada yaşam olabilir mi? Bu cennet toprakların cehenneme çevrilmesine müsaade mi edilecek? Uğruna can verilesi bir coğrafya, Kürdistan coğrafyası. Gerilla zaten bir de bu nedenle canını dişine takmış bu toprakları korumaya çalışıyor. Bu büyülü topraklara, ormanlara, sulara, havaya düşman eli değmemeli, gerilla aynı zamanda bu ekolojik ve yurtseverlik bilinciyle canını veriyor. Kürt halkı topraklarını, doğasını büyük bir cesaretle savunmalıdır. Şimdi savunmazsa sonrası yoktur. Bu yönlü zayıf kalınmaktadır. Örneğin Besta’nın tonlarca ağacı dağlardan şehirlere getirilip parayla satılmaktadır. Botan halkımız bu katliama izin vermemelidir. O koruculara ve işbirliği içinde olduğu kesimlere izin verilmemeli, hesap sorulmalıdır. Bugün o ağaçları kesen, yarın da senin evini yıkacaktır, yaşamına yönelecektir. Böyle bekleyerek ekolojik yıkıma yol verilmemelidir. Çok ciddi karşı örgütlenme geliştirilmeli, tavır alınmalı, önüne geçilmelidir. Gerekirse o ormanlar için insan zinciri oluşturulmalı, geçit verilmemelidir. Bir toplumun, insanın en meşru hakkı kendi topraklarını, ağaçlarını, suyunu, hayvanlarını, her türlü canlısını korumasıdır. Bu meşru hakkı en güçlü ve en zengin yöntemlerle kullanmalıdır.

Cezaevlerine dönük saldırılar da artıyor. Hasta tutsakların serbest bırakılması için gelişen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz, yeterli mi?

Devletin zindan politikasının esası, İmralı üzerinden belirlenmektedir. Yoldaşlarımız, yurtseverlerimiz, devrimci-demokrat dostlarımız büyük bir işkenceyle karşı karşıyadır. Düşman, özgürlük iradesini kırmak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Tutsakları insan olmaktan, devrimci olmaktan, Kürt olmaktan, kadın olmaktan pişman ettirmek isteyen bir saldırganlık içindedirler. “Ya bana benzeş, teslim ol ya da öl” gibi bir dayatma yaşanmaktadır. Hasta ve yaşlı tutsaklara yaşatılan korkunç bir zulümdür. Soykırım saldırıları bu yönüyle de bakıldığında amansız biçimde gelişmektedir. Onlarca yıl zindanda büyük bir iradeyle mücadele yürüten bu yoldaşların büyük direnişini selamlıyor, zindanlarda şehit düşen arkadaşların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Mücadele tarihimizde zindan direnişinin çok büyük bir yeri vardır, bugün de bu miras yoldaşlarımızın düşmana karşı direniş iradesiyle güçlü bir biçimde yaşatılmaktadır. Zindanda yaşanan her şehadet, bizim için mücadeleyi büyütmenin temel gerekçesi olmaktadır. Bu direnişe layık olmak temel bir görev ve sorumluluktur bizim açımızdan.

DIŞARIDAKİ MÜCADELEDE YETERSİZLİK VAR

Elbette dışarısı açısından da büyük sorumluluklar vardır. Zindanda tutsak olan yoldaşlar faşizme boyun eğmeyip direnerek görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır, ancak dışarıda olanların da bu konuda yapması gerekenler vardır. Bu açıdan baktığımızda bir yetersizlik görüyoruz. Tutsak aileleri birkaç yerde adalet nöbetleri tutmakta, sürekli açıklamalar yapmaktadır. Bu aileler sorumlu yaklaşmakta. Oysa binlerce tutsak ailesi var, her tutsak ailesi bir devrimci mevzidir. Aileler açısından daha cesur, inisiyatifli, atılgan bir yaklaşım gelişmelidir. Tutsaklara yaklaşımda adalet sağlanmaz, düşman bu konuda geriletilmezse saldırılarını daha da acımasız boyutlara ulaştıracak, durum daha da ağırlaşacaktır. Bu nedenle hem tutsak aileleri hem de genel anlamda Kürt halkı, devrimci-demokrat kesimler zindanlara dönük duyarlı ve sorumlu bir yaklaşım içinde olmalıdır. Dayatılan bu pişmanlık saldırısını el ele vererek, mücadeleyi büyüterek boşa çıkarmalı, asıl olarak düşmanı pişman hale getiren örgütlülük ve mücadele tarzını geliştirmeliyiz. Devrimci tutsaklar ve eylemsellik içinde olan tutsak aileleri, yalnız bırakılmamalı, çok farklı ve zengin biçimlerle konuyu sürekli gündemde tutan ve düşmanı geri adım atmaya zorlayan meşru eylemler içinde olunmalıdır.